Dolaşım Sistemi Kapsamlı Konu Anlatımı
Ders Sarayının sizler için hazırlamış olduğu Dolaşım Sistemi Kapsamlı Konu Anlatımı yazımıza hoş geldiniz. Dolaşım Sistemi Kapsamlı Konu Anlatımı yazımızda, Kalp, damar, alyuvar, akyuvar, kan pulcuğu, kan hücresi ve kan grupları hakkında genel bilgileri ve organlarının yapısını kapsamlı bir şekilde ele aldık.
Dolaşım Sistemi Kapsamlı Konu Anlatımı yazısını daha iyi anlayabilmeniz için önceki konu anlatımlarından, Sinir Sistemi Detaylı Konu Anlatımı, Endokrin Sistem (Hormonal), Duyu Organları, Destek ve Hareket Sistemi ve Sindirim Sistemi yazılarımızı da okumanızı tavsiye ederiz. Haydi başlayalım.
DOLAŞIM SİSTEMİ
Dolaşım Sistemi ile ilgili kazanımlar şöyledir.
Anahtar Kavramlar
alyuvar, akyuvar, antijen, antikor, aşı, bağışıklık, damar, enfeksiyon, interferon, kalp, kan, kan bağışı, kan dolaşımı, kan grubu, lenf dolaşımı, nabız, ödem, tansiyon
11.1.4.1. Kalp, kan ve damarların yapı, görev ve işleyişini açıklar.
a. Kan doku açıklanır.
b. Dolaşım sistemi işlenirken görsel ögeler, grafik düzenleyiciler, e-öğrenme nesnesi ve
uygulamalarından yararlanılır.
c. Kalbin çalışmasına etki eden faktörler (adrenalin, tiroksin, kafein, tein, asetilkolin,
vagus siniri) üzerinde durulur.
ç. Alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları üzerinde durulur. K an hücresiAkyuvar çeşitleri B ve T lenfositleri ile sınırlandırılır.
d. Kan grupları üzerinde durulur. Kan hücresi veKan nakillerinde kendi grubundan kan alıp vermenin gerekliliği vurgulanır. Kan nakillerinde genel alıcı ve genel verici kavramları kullanılmaz.
e. Öğrencilerin kan hücresi ve kemik iliği bağışının önemi ile ilgili farkındalık oluşturmaya yönelik
çalışma (broşür, kamu spotu, anket vb.) yapmaları sağlanır.
f. Konunun işlenişi sırasında model ve analojilerden yararlanılır.
g. İbn Nefs’in (kan hücresi )dolaşımla ilgili görüşleri vurgulanır.
11.1.4.2. Lenf dolaşımını açıklar.
a. Lenf dolaşımı işlenirken görsel ögeler, grafik düzenleyiciler, e-öğrenme nesnesi ve
uygulamalarından yararlanılır.
b. Lenf dolaşımı kan (kan hücresi) dolaşımı ile ilişkilendirilerek ele alınır.
c. Ödem oluşumu üzerinde durulur.
ç. Lenf dolaşımının bağışıklık ile ilişkisi açıklanır.
11.1.4.3.Dolaşım sistemi rahatsızlıklarını açıklar.
Kalp krizi, damar tıkanıklığı, yüksek tansiyon, varis, kangren, anemi ve lösemi hastalıkları üzerinde durulur.
11.1.4.4. Dolaşım sisteminin sağlıklı yapısının korunması için yapılması gerekenlere
ilişkin çıkarımlarda bulunur.
11.1.4.5.Bağışıklık çeşitlerini ve vücudun doğal savunma mekanizmalarını açıklar.
a. Hastalık yapan organizmalar ve yabancı maddelere karşı deri, tükürük, mide öz suyu, mukus ve gözyaşının vücut savunmasındaki rolleri örneklendirilir.
b. Enfeksiyon ve alerji gibi durumların bağışıklık ile ilişkisi örnekler üzerinden açıklanır.
c. İmmünoglobulinler verilmez.
ç. Aşılanmanın önemi üzerinde durulur. Bazı aşıların zaman içerisinde değiştirilmesinin
nedenleri araştırılır.
d. Hastalık yapan organizmaların genetik yapılarının hızlı değişimi nedeniyle insan sağlığına sürekli
bir tehdit oluşturduğu vurgulanır
Dolaşım Sistemi
Organik ve inorganik maddelerin organizmadaki hücrelere iletilmesi taşıma sistemi (Dolaşım) ile sağlanır.
Tek hücreli canlılarda özelleşmiş bir taşıma sistemine ihtiyaç yoktur difüzyon ile gerekli maddeler taşınır. Endoplazmik retikulum hücre içinde maddelerin taşınmasında görev yapar.
Çok hücreli canlılarda maddeler (Besinler ,artık maddeler) iki türlü taşınır.
Dolaşım sıvısı genel olarak damarlar içinde değilde vücut boşlukları içinde dolaşıyorsa açık dolaşım adını alır.
Dolaşım sıvısı tümüyle özel damarlar ve organlar içerisinde dolaşıyorsa kapalı dolaşım olarak adlandırılır.
Çok hücreli canlıların tek hücrelilere göre en önemli dezavantajı, hücre sayısının artmasından dolayı tüm hücrelerin dış ortamla bağlantısının olmamasıdır. Bu nedenle çok hücreli canlılar; besin, oksijen gibi maddelerin temin edilmesi ve atıkların hücrelerden
uzaklaştırılması için bir sisteme ihtiyaç duyarlar.
Dolaşım sisteminin görevi, hücrelerin gereksinim duyduğu maddeleri hücrelere kadar
getirmek ve atık maddeleri hücrelerden alarak uzaklaştırmaktır. İnsanda dolaşım sistemi üç temel ögeden oluşmaktadır.
Bunlar maddelerin taşınmasını sağlayan kan, kanın tüm hücrelere kadar yayılmasını sağlayan damarlar ve damarlardaki kanın akışı için gerekli itici gücü bir pompa gibi sağlayan kalptir.
KAN DOLAŞIMI
Dolaşım Sistemi KALP
Kalp, damarlar içindeki kanın vücudu dolaşması için gerekli gücü pompalama ile oluşturan organdır.
Dolaşım Sistemi Kalbin Yapısı
Kalp, göğüs boşluğunun merkezinde, iman tahtası da denilen göğüs kemiğinin arkasında sol akciğere daha yakın olarak bulunur. Kalp kasından oluşan kalp, ortalama bir yumruk büyüklüğündedir ve üstte iki kulakçık, altta iki karıncık olmak üzere dört odacıktan
oluşur.
Kalp dıştan içe doğru perikart , miyokart ve endokart tabakalarından oluşur.
İki katlı perikart içinde kalbin hareketini kolaylaştıran bir sıvı bulunur.
Kaslı Miyokart kalbin çalışmasını sağlar.
Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında üçlü (Triküsbit) kapakçık bulunur.
Sol kulakçık ile sol karıncık arasında ise ikili kapakçık (Mitral) vardır.
Akciğer atardamarının ve Aortun başında ise yarımay kapakçıkları vardır.
Kapakçıkların birinde veya daha fazlasında olabilecek bir bozukluk, kalpte üfürüm olarak adlandırılan, kanın gitmesi gereken yönün tersine doğru geçmesi rahatsızlığına neden olabilir. Kapakçıklardaki problem doğuştan olabileceği gibi sonradan geçirilen ateşli bir hastalık veya enfeksiyon sonucunda da ortaya çıkabilir.
Kalbin sağ tarafında oksijence fakir, karbondioksitçe zengin “kirli kan”, sol tarafında ise oksijence zengin, karbondioksitçe fakir “temiz kan” bulunur.
Kalp, hayat boyunca kasılıp gevşeyerek vücut hücrelerine kan pompalar; fakat kalp kasının bu kasılma faaliyetleri için gerekli olan metabolik ihtiyacının karşılanması gerekir. Kalp, besin ve oksijen ihtiyacını içinde bulunan kan yoluyla karşılamaz . Kalbin sol karıncığından çıkarak vücuda kan dağıtan aort damarından dallanan koroner damarlar kalbe bağlanarak kalbi besler.
Dolaşım Sistemi Kalbin Çalışması
Kalbin kanı vücuda pompalaması, kalp kaslarının birbirleriyle uyumlu ve ritmik bir şekilde kasılıp gevşemesiyle gerçekleştirilir. Kalbin bir odacığının gevşemesiyle o odacığa kan dolar; kasılması ile de odacıktaki kan, damarlara veya diğer odacığa aktarılır.
Kalp kasının kasılmasına sistol, gevşemesine ise diastol adı verilir. Kalbin kulakçıkları aynı anda kasılırken bu sırada karıncıklar gevşer, karıncıklar kasıldığında ise kulakçıklar gevşer.
1) Sağ karıncık kanı akciğerlere gönderir.
2)Akciğer atardamarı iki kola ayrılır.
3)Akciğer içinde kılcal damar ağı bulunur.
4)Temizlenen kan sol kulakçığa akciğer toplardamarı ile gelir.
5)Kan sol karıncığa geçer.
6)Sol karıncıkdan aort temiz kanla çıkar.
7)Aort iki dala ayrılır ve vücudun üst bölümlerine ulaşır.
8)İç organlara ve vücudun diğer kısımlarına aort’un diğer ucu ulaşır.
9)Vücudun üst kısımlarında kirlenen kan üst toplardamarına geçer.
10)Vücudun alt bölümlerinde kirlenen kan ise alt toplardamara ulaşır.
11)Üst ve alt ana toplardamarlar birleşerek kalbin sağ kulakçığına açılır.
•Kalp hareketleri sağ kulakçık duvarına yerleşmiş sinoatrial düğüm(SA) den başlar.
•Kasılma dalgası kulakçıklara doğru yayılır.İkinci düğüm Atriventriküler (AV) dir.
•A.V den çıkan his demetleri Purkinje lifleri tüm kalbe yayılır.
Kalp Döngüsü
Kalbin çalışması düzenli ve ritmikdir demiştik.
•Kulakçık ve karıncıklar 0.40 saniye dinlenmiş halde bulunurlar ve kasılmazlar.
•Kulakçıklar 0.1 sn de kasılırlar ve kan kulakçıklardan karıncıklara geçer.
•Karıncıklar 0.3 sn de kasılır , kan sağ karıncıkdan akciğer atardamarına , sol karıncıkdan ise aort damarına geçer , bu sırada kulakçıklarla karıncıklar arasındaki kapakçıklar kapalıdır.
•Kalp kasılmalarının atardamar çeperinden sayılmalarına nabız denir.Yetişkin bir insanda nabız sayısı 70 dir.
Kalbin Çalışmasını Etkileyen Etmenler
Kalbin çalışma hızı sinirsel ve hormonal mekanizmalarla düzenlenir.
Parasempatik sinirlerden salgılanan asetilkolin kalbin çalışma hızında yavaşlamaya neden olur.
Kalbin çalışma hızı ve metabolizma durumu kalp damarlarındaki gerilme ve omurilikteki kimyasal reseptörler tarafından algılanır.
Tüm kalp fonksiyonları otonom sinir sistemi tarafından ayarlanır.
Kimyasal ve fiziksel değişimlerin yanısıra beynin bilinçli bölgelerinde oluşan stress ve duygusal durumda kalbin çalışma hızını etkiler.
- Adrenalin, nöradrenalin ve tiroksin hormonları kalbin atış hızını artırır.
- Asetilkolin hormonu kalbin atış hızını azaltır.
- Sempatik sinir sistemi kalbin atış hızını artırırken parasempatik sinir sistemi azaltır.
- Kanda karbondioksit yoğunluğunun artması kanın pH’ını azaltır ve kalp atış hızı artar.
- Nikotin, kafein, tein gibi bazı kimyasallar kalp atış hızını artırır.
- Ateşli hastalıklarda vücut sıcaklığının 1 °C artması, kalbin atış hızını yaklaşık 10 atım/dakika artırır.
KAN DAMARLARI
Dolaşım sisteminin merkezinde kalp bulunmasına rağmen kanın tüm vücut hücrelerine kadar iletilebilmesi damarlar sayesinde gerçekleşir.
Vücutta üç çeşit damar bulunur. Bu damar çeşitleri, atardamar, kılcal damar ve toplardamardır.
Atardamarlar
Bu damar kalpten çıkan kanı taşıyan damarlardır. Bu damar akciğer atardamarı hariç vücuttaki tüm atardamarlar oksijence zengin kan taşır.
Atardamarlar kan götürdüğü organa göre isimlendirilirler (Örneğin;
böbrek atardamarı, karaciğer atardamarı…).
Atar damarlar üç tabakalı bir yapıya sahiptir.
En dışta kollojen ve elastik liflerden oluşan bağ doku, ortada elastik lifler de içeren düz kaslar ve en içte tek katlı yassı epitel dokudan oluşan endotel bulunur.
Atar damarlarda kan basıncı diğer damarlara oranla daha yüksektir. Bu basınçtan dolayı zarar görmemesi için düz kas tabakasında bol miktarda elastik lif bulunur.
Kılcal Damarlar
Bu damar atardamarlar ile toplardamarlar arasında bulunan, doku ve organları besleyen damarlardır.
Sadece endotel tabakadan oluşmuştur. İki yönlü difüzyonla madde alışverişi bu damarlarla sağlanır. Kan akış hızı diğer damarlara göre yavaştır.
Bir kılcal damarın enine kesit alanı yaklaşık bir atardamardan 500 kat, bir toplardamardan 600 kat daha küçüktür.
Bir atardamar, çok sayıda kılcal damara dallandığından kılcal damarların enine kesitlerinin toplam alanları, atardamarlara ve toplardamarlara göre daha büyüktür. Kılcal damarlar diğer damarlardan daha fazla yüzey alanına sahiptir.
Toplardamarlar
Bu damar doku ve organlardan aldığı kanı kalbe taşıyan damarlardır. Kapı toplardamarı,
kanı kalbe değil karaciğere iletir. Toplardamarlarda elastiki lifler ve düz kas miktarı
atardamarlardan daha azdır. Toplardamarın çapı atardamarlardan daha büyüktür. Kan
akış hızı yavaştır. Genellikle çıktığı doku adı ya da organ adıyla isimlendirilirler.
Örneğin böbrekten çıkan kan böbrek toplar damarıyla taşınır. Çapı 1 mm’den büyük olan toplardamarlarda genellikle kapakçıklar bulunur.
Vücudun kalpten aşağıda olan bölümlerinde kan, bu kapakçıklar sayesinde geriye kaçmadan tek yönlü taşınır. İskelet kaslarının kasılıp gevşemesi, kalpteki kulakçıkların gevşemesiyle oluşan negatif basınç, göğüs kafesindeki basınç değişmeleri ve atardamarlara pompalanan kanın itilmesi kanın toplardamarlarda taşınmasında etkilidir. Kan, kalp seviyesinin üstündeki toplardamarlarda yer çekiminden dolayı kalbe geri döndüğü için bu toplardamarlarda kapakçık bulunmaz.
Yetişkin bir insandaki yaklaşık 5 litre kanın 3 litresi toplardamarlarda, 1 litresi atardamarlarda, 1 litresi ise kılcal damarlarda ve kalpte bulunur. Damarların kan basınçları, toplam kesit alanları ve kan akış hızları birbirinden farklıdır.
Toplardamardaki kanın kalbe geri dönüşünde etkili faktörler şunlardır:
- Toplardamarların yapısındaki tek yöne açılan kapaklar.
- İskelet kaslarının kasılıp gevşemesi sırasında kasların baskı yaparak damarları sıkıştırması
- Kulakçıkların gevşemesi sırasında oluşan emme basıncı
- Nefes alıp verme sırasında oluşan göğüs kafesindeki basınç değişiklikleri
- Atar ve kılcal damarların içindeki kanın itme basıncı
Kan ile Doku Sıvısı Arasındaki Madde Değişimi (Starling Hipotezi)
Dokuları oluşturan hücreler doku sıvısı içinde bulunur. Damarlardaki kan ile doku sıvısı arasında basınca ve emme kuvvetine dayalı madde geçişleri olur.
Oksijen, karbondioksit, tuzlar, glikoz, aminoasitler, laktik asit, üre gibi maddeler kılcal damarlardan geçebilir. Plazma proteinlerinin kılcal damarlardan geçişi güçlükle gerçekleşirken alyuvarlar doku sıvısına geçemez. Kılcal damarların atardamar ucunda
kan basıncı yüksekken (yaklaşık 30-40 mmHg) toplardamar ucunda kan basıncı düşüktür (yaklaşık 10-15 mmHg). Kanın kılcal damarların içindeki proteinlerden kaynaklanan ozmotik basıncı damar boyunca sabittir (yaklaşık 28 mmHg). Bu sabitliğin nedeni protein geçişinin kılcal damarlardan doku sıvısına güçlükle ve basıncı etkilemeyecek kadar az gerçekleşmiş olmasıdır.
Kılcal damarların atardamar ucundaki kan basıncı, ozmotik basınçtan yüksektir ve damar boyunca kan basıncı giderek düşer. Bu damar uç kısmında 40 mmHg civarıdır
Kılcal damardan doku sıvısına geçen madde miktarı, doku sıvısından kılcal damara
geçen madde miktarından daha fazladır (1).
Kılcal damarın toplardamar ucundaki kan basıncı, ozmotik basınçtan düşüktür. Doku sıvısından kılcal damara doğru geçen madde miktarı, kılcal damardan doku sıvısına
doğru geçen madde miktarından fazladır (2.)
Starling görüşüyle açıklanan bu madde geçişinde doku sıvısına geçen madde miktarı kılcala geri dönen madde miktarından daha fazladır.
Az miktarda da olsa dengesizliğe yol açan bu durum lenf sistemiyle çözülür. Bu maddeler lenf sistemiyle sonradan kan dolaşımına katılır. Doku sıvısının artması olayına ödem denir.
Ödemin çeşitli sebepleri vardır:
Kılcal lenf damarları tıkanırsa doku sıvısında artan su ve maddeler tekrar kan
dolaşımına katılamaz ve ödem oluşumu görülür.
Kan basıncının yüksek olması ve düşmemesi, damarlardan doku sıvısına daha fazla madde geçişine neden olur ve ödem oluşur.
Kanın ozmotik basıncının normalden düşük olması, doku sıvısından kana madde geçişinin yeterli miktarda olmasını engeller ve ödem oluşumuna neden olur.
Doku sıvısının ozmotik basıncının artması (sürekli çok tuzlu besinlerle beslenmek) doku sıvısındaki suyun tutulmasına ve kılcal lenf damarlarına geçmesini engellemeye neden olur ve ödem oluşur.
KAN
Dolaşım sıvısı olan kan, yetişkin bir erkekte yaklaşık 5-6 litre, kadında ise 4-5 litre kadardır. Sudan daha yoğun olan kanın özgül ağırlığı ise yaklaşık 1,05’tir.
Kanın pH’ ı çok sınırlı bir aralıkta tutulur ve ortalama 7,4’tür. Kan pH’ındaki değişiklikler ölüme neden olabilir. Vücut sıcaklığından biraz daha fazla yüksek olan kanın sıcaklığı 38 °C’dir. Kanın vücutta birçok görevi vardır.
Bunlar:
Taşıma görevi: Kan hücresi olan alyuvar oksijen, karbondioksit, besin, hormon ve metabolik artıkları taşır.
Düzenleme görevi: Vücudun su, elektrolit ve pH dengesini ayarlar. Vücut
sıcaklığının sabit kalmasını sağlar.
Savunma görevi: Kan hücresi olan vücudu mikroplardan ve hastalıklardan korur.
Koruma görevi: Kan hücresi olan kan pulcuğu yaralanan ve hasar gören damarlardan ortaya çıkabilecek
kan kaybını pıhtılaşma mekanizması ile engeller.
Kanın Yapısı
Kan, santrifüj edilecek olursa yaklaşık %45’inin kan hücrelerinden (alyuvar,
akyuvar ve kan pulcukları) ve yaklaşık %55’inin hücrelerin içinde bulunduğu plazmadan oluşur.
Plazma
Kan dokunun sıvı olan ara maddesine plazma denir. Plazma, içinde bulunan çözünmüş proteinlerden dolayı sarı renktedir. Akıcı özelliğe sahip olan kan plazmasının yaklaşık % 90’ı su, % 7’si protein (albumin, globülin, fibrinojen), geri kalan kısmı hormon, antikor, vitamin, amino asit, karbonhidrat, yağ, üre, ürik asit, enzim gibi organik
maddelerle sodyum, klor, magnezyum, bikarbonat gibi iyonlardan oluşur.
Kan Hücreleri
Kanın % 45’ini oluşturan hücresel kısım alyuvarlar (eritrosit), akyuvarlar (lökosit) ve kan pulcuklarından (trombosit) meydana gelir.
I. Alyuvarlar (Eritrositler)
Bu kan hücresi aktif hareket edemeyen kan akışıyla bir yerden başka bir yere taşınan hücrelerdir. 1 mm3 kanda yaklaşık 4-5 milyon alyuvar vardır.
Yapılarında kana kırmızı rengini veren hemoglobin bulunur. Hemoglobin, oksijen ve karbon dioksidin taşınmasında görev alır.
Alyuvar sayısı cinsiyete, yaşa ve deniz seviyesinden yüksekliğe göre değişir. 1 mm3 kanda erkeklerde 5 milyon, kadınlarda ise 4 milyon kadar alyuvar bulunur.
Erkeklerdeki alyuvar sayısının fazla olmasının nedeni erkek eşey hormonunun kan yapımını artırıcı etkisidir. Ayrıca deniz seviyesinden yükseklerde yaşayanlarda alyuvar sayısı daha fazladır. Çünkü solunan havada bulunan az miktardaki oksijenden faydalanmak için çok sayıda alyuvara ihtiyaç vardır.
Embriyonik dönemde 3-5. aylar arasında karaciğer ve dalakta üretilen alyuvarlar,
gebeliğin 5. ayından itibaren yaşamın sonuna kadar kırmızı kemik iliğinde üretilir. Alyuvarlar ilk oluştuklarında çekirdekleri ve organelleri bulunur. Olgunlaştıklarında bu yapılarını kaybettikleri için bölünemez ve kendilerini yenileyemez.
Ömürleri ortalama 120 gündür. Ömürlerini tamamlayan alyuvarlar karaciğer ve dalakta parçalanır.
II. Akyuvarlar (Lökositler)
Bu kan hücresi 1 mm3 kanda yaklaşık 8 bin-10 bin arasında bulunan akyuvarlar, renksiz kan hücreleridir.
Alyuvarlardan farklı olarak bu hücrelerin çekirdekleri ve organelleri vardır. Amip gibi yalancı ayaklar oluşturup aktif hareketlerle doku aralarına yayılabilir.
Akyuvarlardan bazıları fagositoz yaparak, bazıları da antikor oluşturarak vücut savunmasında görev alır.
Vücutta enfeksiyon olduğunda akyuvar sayısı artar. Sayısı artan akyuvarlar enfeksiyona neden olan yabancı maddeleri fagositoz yaparak etkisiz hâle getirir. Ayrıca akyuvarlar hasar görmüş doku parçalarını da yok eder.
Akyuvarların ömürleri genelde 4 saat ile 4 gün arasında değişir.
Kan Pulcukları (Trombositler)
Bu kan hücresi 1 mm3 kanda ortalama 350 bin adet bulunan kan pulcukları renksiz ve çekirdeksizdir.
Hücreden çok hücre parçacıkları şeklinde olan kan pulcukları için yassı disk anlamına gelen platelet kelimesi de kullanılır.
Yaklaşık 5-12 günlük kısa bir ömre sahip olan kan pulcuklarının görevi kanın pıhtılaşmasını sağlamaktır.
Kanın pıhtılaşması:
Bir yerimiz kesildiğinde kan akışı kesilmezse kan kaybı tehlikeli sonuçlar
oluşturabilir.
Bu yüzden kan kaybının engellenmesi gerekir. Kesilen bir yerde ilk olarak kan pulcukları
birikmeye başlar ve birleşip kümeleşerek bir tıkaç oluştururlar.
Bu tıkaç yaralanmadan sonraki 15 saniye içinde oluşmaya başlar. Bir süre sonra kanın plazmasında bulunan fibrinojen proteinleri, fibrin ipliklerine dönüşmeye başlar.
Fibrin iplikleri ve kan pulcukları birlikte kanın damardan çıkmasını engelleyen pıhtıyı oluştururlar.
Kan Grupları
insan kanında 100 kadar antijen tipi olduğu bilinmesine rağmen en sık karşılaşılanlar A-B-0 ve Rh sistemleridir.
A-B-0 sisteminde kan hücresi olan alyuvar hücre zarında bulunan antijen ve plazmada bulunan antikorlar
dikkate alınır. Örneğin A kan grubu bir insanın alyuvarlarında A antijeni bulunurken plazmasında Anti-B antikoru bulunur. Aynı şekilde B kan grubu bir insanın alyuvarlarında B antijeni plazmasında ise Anti-A antikoru vardır. AB kan grubu insanda alyuvarlarda
hem A hem de B antijeni bulunurken plazmasında antikor bulunmaz. 0 kan
grubu kanda ise antijen bulunmaz, plazmada hem Anti-A hem de Anti-B
antikorları bulunur.
Bu grupların belirlenmesinden sonra Rh sistemi adı verilen ilk defa Rhesus (Rezus) maymunlarında belirlenen bir sistem daha bulunmuştur.
Rh (D) antijeni bulundurma Rh(+) , bulundurmama ise Rh(–) olarak gösterilir.
Rh bulundurma baskın bir özellik olduğundan dünyada Rh(+) kişi sayısı
daha fazladır.
Dolaşım Sistemi Konu Anlatımı yazısının sonuna geldik. Dolaşım Sistemi Konu Anlatımı yazımızda Biyoloji dersinin 11. sınıf konularından önemli bir konu olan Sindirim Sistemi ile ilgili bütün bilgileri kapsamlı ve detaylı şekilde sizlerle paylaştık.
Dolaşım Sistemi konusu ile ilgili daha detaylı görseller için tıklayınız.Sindirim Sistemi Kapsamlı Konu Anlatımı yazımızın dışında 11. sınıf düzeyindeki diğer konu anlatımı yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz. Sitemizdeki bütün Biyoloji konu anlatımı yazılarına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.
Sosyal medya hesaplarımızı ve mail adresimizi kullanarak bizi her platformda takip edebilir, bize görüşlerinizi, soru – sorun ve önerilerinizi iletebilirsiniz.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere. İyi çalışmalar. 😎
Yasal Uyarı: Yayınlanan içeriğin ve diğer içeriklerin bütün fikri ve mülki hakları https://www.derssarayi.com/ ” a aittir. Kaynak gösterilse dahi içeriğin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.