Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Ve Cemiyetler
Ders Sarayının sizler için hazırlamış olduğu Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazısına hoş geldiniz. Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımızda Osmanlı Devletinin İtilaf Devletleriyle imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşmasını , ilk işgalleri, Kuvay-ı Milliyenin özelliklerini ve cemiyetleri kapsamlı bir şekilde ele aldık. Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazısını daha iyi anlayabilmeniz için önceki konu anlatımı yazılarımızdan “20. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti Konu Anlatımı” “En Uzun Yüzyıl Kapsamlı Konu Anlatımı”, “Avrupa Ve Osmanlı Devleti 18. Yüzyıl”, “Arayış Yılları Kapsamlı Konu Anlatımı”, “ Dünya Gücü Osmanlı Devleti ” , “Osmanlı Kültür ve Medeniyeti Konu Anlatımı” ,ve “Beylikten Devlete Osmanlı Siyaseti Konu Anlatımı “ yazılarımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımızda, Osmanlı Devletinin I. Dünya savaşı sonrası imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşmasını, işgalleri ve cemiyetler dönemini anlattık. Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazısı Osmanlı Devletinin iç siyasi özelliklerinden de bahsetmektedir. Bu sayede, iç siyasetteki gelişmeleri ve bunların Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini daha iyi kavramış olacaksınız. Haydi başlayalım.
Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Ve Cemiyetler Konu Anlatımı
Konunun sonundaki online testimizi çözmeyi unutmayın !
Osmanlı’nın Mondros’u İmzalama Sebepleri
- Osmanlı’nın savaşacak gücünün kalmaması,
- Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi sonucunda Osmanlı ile Almanya’nın kara bağlantısının kesilmesi,
- Wilson Prensiplerinden cesaret alınması,
- Güney cephelerinin çökmesi,
- Savaş taraftarı olan İttihat ve Terakki Partisinin ülkeyi terk ederek başa barış isteyen Hürriyet ve İtilaf Fırkasının gelmesi Osmanlı Devletinin Antlaşmayı imzalanmasında etkili olmuştur.
Mondros Antlaşması Sultan Vahdettin döneminde, Ahmet İzzet Paşa hükümeti yönetimdeyken, 30 Ekim 1918’de Osmanlı adına bahriye nazırı Rauf Orbay ile; İtilaf devletleri adına İngiliz amirali Caltrop arasında Limni Adasının Mondros Limanında Agamemnon Zırhlısında imzalanmıştır.
Mondros Antlaşması Maddeleri
Mondros Ateşkes Antlaşması 25 maddeden oluşmaktadır. Aşağıda önemli maddeleri ele alacağız.
- Anlaşma devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında istedikleri stratejik bir bölgeyi işgal edebilecektir.(7.Madde)
Açıklama: Mondros Mütarekesi’nin en önemli maddesi 7. maddedir. Bu madde itilaf devletlerinin Anadolu’da yaptıkları işgallere zemin hazırlamıştır. Bu madde Osmanlı ülkesini işgallere açık hale getirmiştir.
- Doğu Anadolu’da Ermenilerin yoğun olduğu altı ilde (vilayet-i sitte: Erzurum, Van, Elazığ, Sivas, Bitlis, Diyarbakır)bir karışıklık çıktığında itilaf devletleri bu illerin herhangi birini işgal edebilecektir.(24.Madde)
Açıklama: Mondros’un en önemli maddelerinden biridir. Bu madde anlaşma devletlerinin doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurma projelerinin en önemli göstergesidir.
- Sınırların korunması ve iş güvenliğinin sağlanması dışındaki Osmanlı orduları terhis edilecek ayrıca orduya ait cephane, taşıtlar ve donanma anlaşma devletlerine bırakılacaktır.
Açıklama: Böylece Osmanlı Devleti yapılacak işgaller karşısında savunmasız hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu madde Anadolu’nun işgal edileceğini gösterir.
- İran ve Kafkasya’daki Osmanlı birlikleri geri çekilecek. Kuzey Afrika ve Orta Doğu da bulunan askeri birlikler en yakın itilaf devletine teslim olacaktır.
Açıklama: Bu madde ile işgaller karşısında Osmanlı savunmasız bırakılmıştır.
- Ermenilerle itilaf devletlerinden alınan esirler serbest bırakılacak; Türk esirler anlaşma devletinin denetiminde kalacaktır.
Açıklama: Bu durum devletlerin eşitliği ilkesine aykırıdır.
- Haberleşme ve Ulaşıma ait bütün araç-gereçler anlaşma devletinin denetiminde bırakılacaktır.
Açıklama: Böylece işgalci devletlere karşı topyekün bir mücadelenin başlatılması engellenmeye çalışılmıştır. Bu durum bölgesel direniş hareketlerinin vatanın bütününe yönelik hale getirmesini kısa bir için de olsa geciktirmiştir. İşgallerin başlayacağını gösterir.
- Limanlar, Toros tünelleri, tersaneler ve demir yolları Anlaşma devletlerine bırakılacak
Açıklama: Bu madde ile işgallerin daha rahat sürdürülebilmesi için ulaşım araçları İtilaf devletlerinde kontrol altına alınmıştır.
- Anlaşma Devletleri Akaryakıt ve kömür ihtiyaçlarını Osmanlı devletinden karşılayacak ve bu maddeler ihraç edilmeyecektir.
Açıklama: Bu maddeyle Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş Avrupalılara muhtaç hale getirilmiştir.
- Boğazlar İtilaf devletlerinin işgalinde olacaktır.
Açıklama: Bu madde Osmanlı’nın boğazlar üzerindeki egemenliğini sona erdirdiği gibi; İstanbul’u güvenliksiz hale getirdi ve Anadolu ile Rumeli’nin bağlantısını kesti.
- Osmanlı ittifak grubu ilişkilerini kesecektir.
Mondros Antlaşmasının Önemi
Osmanlı Devleti bu antlaşma ile teslimiyetçi bir duruma gelmiştir.
Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir.
Gizli antlaşmalar uygulanmaya başlanmıştır.
Milli mücadelenin ilk evrelerinden olan Milli cemiyetler kurulmuştur.
Mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay’ın itibarı zedelenmiştir.
Ateşkes (Mütareke) Dönemi
Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımıza Mütareke Döneminden devam edelim.
Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması hem hükümet çevrelerinde hem de basında memnuniyetle karşılanmıştı. Halbuki Antlaşma ile Osmanlı Devleti , İtilaf Devletlerine karşı teslimiyetçi bir tutum izlemiştir.
Osmanlı Devletinde Mondros Antlaşmaı ile uzun yıllar süren savaşların ve yaşanan acıların sona ereceği düşünülüyordu. Dönemin ABD Başkanı Wilson’ın (Vilsın) yayımladığı Wilson İlkeleri’nin, özellikle Osmanlı Devleti’ni doğrudan ilgilendiren 12. Maddesi’nin, bu düşüncelerin oluşmasında büyük bir payı vardı.
Bu maddeye göre Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bağımsız bir Türk devletinin devamına imkân verileceğine inanılıyordu.
Fakat I. Dünya Savaşı’nın yenik devletlerine imzalatılacak olan barış anlaşmalarının hazırlanması için toplanan Paris Barış Konferansı’nda İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı.
İtilaf Devletleri, Paris Barış Konferansı’ndan önce, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasının hemen ardından antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgallere başlamışlardı. İlk işgal edilen yer Musul, İngilizler tarafından işgal edilmişti. Fransızlar da Çukurova’ya doğru ilerlediler. Hatay’ın Dörtyol ilçesinde, Fransızlara karşı, silahlı ilk halk direniş hareketi de başlamıştı.
Not: Milli Mücadele sürecinde ilk işgal edilen yer Musul, İşgallere direnişin başladığı ilk yer ise Hatay Dörtyol’dur.
İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)
İngiltere, Yunanistan’ın Akdeniz’deki İngiliz ticaret ve sömürge yollarının koruyuculuğunu yapacağına inanıyordu. İngiltere’nin büyük desteği neticesinde Paris Barış Konferansı’nda, Yunan ordusunun İz-mir’i işgali kararlaştırıldı.
İstanbul Hükûmeti’ne bu işgalin Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi gereğince yapılacağı bildirildi. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nden gelen emirler gereği, İzmir Valisi İzzet Bey ve Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’dan işgal hareketine karşı koymamaları ve işgal kuvvetlerine karşı gereken kolaylığın gösterilmesi istendi.
İşgal kuvvetleriyle yaşanabilecek bir çatışmaya meydan verilmemesi için de askerler kışlaya toplandı. İzmir’in işgal edileceği söylentisi üzerine İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile Redd-i İlhak Cemiyeti, halkı harekete geçirmeye çalıştı. Vali İzzet Bey ise endişe edilecek bir durum olmadığını ve hükümetin her türlü önlemi alacağını, İzmir halkının temsilcilerine söyledi.
15 Mayıs 1919 sabahında, bir İngiliz gemisinin desteğindeki Yunan ordusu İzmir’e asker çıkardı. İzmirli Rumlar, ellerinde Yunan bayrakları ve çiçeklerle işgalci Yunan ordusunu karşıladılar. Yunan askerleri alkışlar ve “zito” (yaşa) nidalarıyla ilerlerken bu duruma katlanama-yan Hukuk-u Beşer gazetesi yazarı Hasan Tahsin, silahını ateşleyerek Yunan bayrağını taşıyan askeri vurdu. Böylece İzmir’de ilk silahlı direniş başlarken Hasan Tahsin de şehit düştü.
Yunanlılar, şehirdeki önemli noktaları kontrollerine alırken, asker ve siviller olmak üzere iki gün içinde katledilen Türklerin sayısı iki bini bulmuştu. İzmir’in işgali ile yetinmeyen Yunan ordusu, iç kısımlara doğru ilerleyişe geçerek Aydın, Nazilli, Akhisar ve Ayvalık’ı işgal etti.
İşgali ve katliamları protesto etmek için ülkenin her yerinde mitingler yapıldı ve İtilaf Devletleri temsilciliklerine protesto telgrafları çekildi.
Mitinglerin en büyükleri ve en çok ses getirenleri, on binlerce İstanbullunun katıldığı Fatih, Kadıköy ve Sultanahmet mitingleridir. Fatih Mitingi’nde Halide Edip (Adıvar); Sultanahmet Mitingi’nde Nakiye (Elgün), Halide Edip (Adıvar), Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ve Selim Sırrı (Tarcan); Kadıköy Mitingi’nde Münevver Saime Hanım yaptıkları konuşmalarla halkın millî duygularını coşturdular. Bu konuşmalar gazeteler aracılığıyla bütün yurda yayıldı.
AMİRAL BRİSTOL (BRISTIL)RAPORU
İzmir’in işgaliyle birlikte başlayan Yunan zulmü, katliamları ve soygunları karşısında; ülkenin her yerinde miting ve protestolar yapılmış, Türk direnişi başlamış ve giderek artmıştı. İtilaf Devletleri hem kamuoyunu yatıştırmak hem de İzmir bölgesindeki durumu incelemek için bölgeye uluslararası bir heyet gönderme kararı aldılar. Amerikalı Amiral Bristol başkanlığında; İngiliz, Fransız ve İtalyan generallerinden oluşan heyet; İzmir, Aydın, Nazilli, Ödemiş, Manisa ve Ayvalık’ta Türk ve Rumları dinledi.
Bristol Raporu’nın İçeriği:
- İzmir ve Aydın ilinde güvenliğin ve huzurun bozulmasında Yunan başkomutanlığı sorumludur.
- Yunan işgali din düşmanlığı şeklinde yapılmıştır.
- Menemen katliamında tek sorumlu Rumlardır.
- Yunanlılar, İtilaf Devletleri temsilcisinin iznini almaksızın İzmir dışında bulunan Aydın, Manisa ve Turgutlu’yu işgal etmişlerdir.
- Hapishanelerdeki adi hükümlülerin kaçmalarında ve silahlanmalarında Türk hükümeti sorumludur.
- Güvenliği korumak amacıyla yapılan Yunan işgali gerçekte bir toprak katma politikasına yönelmiştir.
- Barış Konferansı Batı Anadolu’nun tamamıyla Yunanistan’a verilmesi konusunda kesin karar verirse, ancak o zaman Yunan işgali uygun olabilir.
- İzmir ve çevresindeki Hıristiyan halka işkence yapıldığına dair Paris Konferansı’na yanlış bilgi verilmiştir. Bu bilgiyi veren devletler ve kişiler sorumludur.
- İşgalden sonra Batı Anadolu’da yapılan katliamlardan Yunanlar sorumludur.
- Yunan askerleri geri çekilmeli ve yerlerine İtilaf devletlerinin kuvvetleri gönderilmelidir.
- İzmir ve çevresinde Türk halkının nüfusu fazladır. Bu nedenle burasının Yunanlara verilmesi söz konusu olamaz.
Not: Amiral Bristol raporu Türk halkının ve Kurtuluş Savaşı’nın haklılığını ortaya koyan ilk uluslararası belgedir.
İşgali ve katliamları protesto etmek için ülkenin her yerinde mitingler yapıldı ve İtilaf Devletleri temsilciliklerine protesto telgrafları çekildi.
Mitinglerin en büyükleri ve en çok ses getirenleri, on binlerce İstanbullunun katıldığı Fatih, Kadıköy ve Sultanahmet mitingleridir. Fatih Mitingi’nde Halide Edip (Adı-var); Sultanahmet Mitingi’nde Nakiye (Elgün), Halide Edip (Adıvar), Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ve Selim Sırrı (Tarcan); Kadıköy Mitingi’nde Münevver Saime Hanım yaptıkları konuşmalarla halkın millî duygularını coşturdular. Bu konuşmalar gazeteler aracılığıyla bütün yurda yayıldı.
Kuvay-ı Millîye Hareketi
Anadolu’nun Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Ermeni birliklerince işgal edildiği ve Mondros Mütarekesi ile ağır koşulların dayatıldığı dönemde çeşitli yörelerde Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı günlerde doğan bir milli direniş örgütüne verilen isimdir.
Kuva-yi Milliye, Kurtuluş Savaşı’nın ilk savunma kuruluşudur.
Kuvay-ı Millîye, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, vatanı işgal eden düşmanla mücadele eden ve azınlık faaliyetlerine karşı çarpışan silahlı grupları ve onlara maddi, manevi ya da fikirsel yardımda bulunan herkesi kapsamaktadır.
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Osmanlı toprakları, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlandı. Bu duruma Osmanlı devlet adamlarının, özellikle de Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin seyirci kalması, üstelik halka sükûnet tavsiye etmesi, halkın harekete geçerek kendini savunmasını gerekli kıldı.
Ayrıca İtilaf Devletleri’nin azınlık çetelerinin yaptığı eylemlere göz yummaları hatta onları kışkırtmaları, güvenlik sorunlarını iyice artırmıştı.
Osmanlı ordularının dağıtılmış olması ve güvenlik güçlerinin etkisizleştirilmesi, Türk halkını bu saldırılar karşısında tamamen savunmasız bırakmıştı.
Türk milleti, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra başlayan işgallere, azınlıkların emellerine ve taşkınlıklarına karşı, vatanı koruma ve bağımsız yaşama isteği doğrultusunda örgütlenmeye başladı. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan direniş hareketine ve teşkilata Kuvay-ı Millîye (Millî Kuvvetler) adı verilmiştir.
Vatanseverlerin işgal kuvvetlerine ve azınlık çetelerine karşı ülkenin değişik yerlerinde oluşturdukları bu direniş birlikleri, yani Kuvay-ı Millîye birlikleri, yerel halk kahramanlarının liderliğinde, gönüllülük esasına göre oluşmuştu.
Bir merkezden idare edilmedikleri gibi, her türlü ihtiyaçlarını da bölgelerindeki halktan temin ediyorlardı. Özellikle Ege Bölgesi’nde, Karadeniz’de ve Güney Cephesi’nde; Ethem, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Şahin Bey, Kara Fatma ve İpsiz Recep isimleri öne çıkan yerel halk kahramanlarıdır.
İşgallere karşı ilk direniş hareketi, 19 Aralık 1918’de Fransızlara karşı, Güney Cephesinde, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde başladı. Urfa, Antep ve Maraş’ta Fransızlara ve Ermenilere karşı yapılan savaşlar, Millî Mücadele tarihimizde destanlaşmıştır.
İzmir’in işgali ile birlikte Ege Bölgesi’nde de direniş hareketleri başladı. Ayvalık, Nazilli, Salihli ve Ödemiş cepheleri oluşturuldu. Alaşehir ve Balıkesir Kongreleri ile bu güçler birleştirilmeye çalışıldı.
Nihayet Sivas Kongresi’nde, Batı Anadolu Kuvay-ı Millîye Komutanlığı adı altında dağınık olarak mücadele eden güçler birleştirildi. Başına Ali Fuat Paşa getirildi ve Batı Cephesi kurulmuş oldu.
Kuvay-ı Millîye birlikleri, Yunan ordusuna ve Rum çetelerine karşı mücadele ederek işgal güçlerinin ilerleyişini yavaşlattılar. Türk köylerini, Rum ve Ermeni çetelerinin baskınlarından korudular. Millî Mücadele’nin örgütlenmesine zaman kazandırdılar. İç ayaklanmaların bastırılmasında görev aldılar. Millî Mücadele ruhunun güçlenmesine, mücadele azminin artmasına katkıda bulundular.
TBMM’nin açılmasından sonra, 1920’de düzenli orduya geçilmesi kararı ile Kuvay-ı Millîye birlikleri yerini subayların emir ve komutası altındaki düzenli birliklere bıraktı.
CEMİYETLER DÖNEMİ
Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımıza Cemiyetlerden devam ediyoruz.
İtilaf Devletleri bir yandan işgal ettikleri yerleri genişletirken, diğer yandan da Anadolu ve Trakya’da bağımsızlık elde etme emeliyle harekete geçen azınlıkları kışkırtıyor ve kullanıyorlardı.
İstanbul Hükûmeti’nin işgallere engel olamadığı bir ortamda, doğup büyüdükleri toprakların ellerinden alınarak başkalarına verilmek istendiğini gören halk örgütlenmeye başladı.
Kurdukları Müdafaa-i Hukuk-u Millîye Cemiyetleri ile bir taraftan siyasi faaliyetlere başlarlarken, diğer taraftan Kuvay-ı Millîye adı altında askerî kurumlar oluşturmaya başladılar.
İşgallere karşı direnmeyi amaçlayan bu yerel kuruluşların yanı sıra, kurtuluşu İstanbul Hükûmeti’nin politikalarına bağlı kalmakta ya da güçlü bir devletin koruması altına girmekte bulan cemiyetler de kurulmuştur.
Kuruluş amaçları yönünden ele alındığında, yararlı ve zararlı cemiyetler adı verilen bu kuruluşlar üç başlık altında incelenmektedir:
1. Azınlıkların kurduğu cemiyetler
2. Millî varlığa düşman cemiyetler
3. Millî cemiyetler
Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler
Rum, Ermeni ve Yahudiler tarafından kurulan bu cemiyetlerin ortak amacı, dağılan Osmanlı İmparatorluğu topraklarından pay almak ve kendi devletlerini kurmaktı.
Bu amaçlar doğrultusunda Wilson İlkeleri’nin 12. Maddesi’nden yararlanmak arzusuyla bulundukları bölgelerde nüfusça çoğunlukta oldukları iddiasında bulunuyorlar hatta sahte nüfus kayıtlan düzenlemekten de çekinmiyorlardı.
Rum ve Ermeni çeteleri bölge halkını göçe zorluyorlardı. İtilaf Devletleri’yle işbirliği yaparak, çıkardıkları kargaşa ve isyanlarla da yeni işgallere bahane yaratacak zemin hazırlayıp Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmayı planlıyorlardı.
Bu cemiyetlerin başlıcaları şunlardır:
Mavri Mira:
Megali İdea (Büyük Ülkü) amacıyla hareket ediyordu. Ana hedefi Bizans İmparatorluğu sınırlarına yeniden ulaştırmaktı. İstanbul’da Patrikhaneye bağlı olarak çalışıyordu. Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Cemiyeti ve Rum İzcilik Okulu tarafından destekleniyordu. Görünüşte göçmenlere yardımda bulunmak gibi insani bir görev yapan bu kuruluşlar, perde arkasında çetelere her türlü yardımda bulunuyordu.
Etniki Eterya:
1821’de Filiki Eteıya adıyla Yunan isyanını Patrikhane ile birlikte çıkaran cemiyettir. Daha sonra Etnik-i Eterya adını almıştır. Ateşkes Anlaşması Dönemi’nde Batı Anadolu’da Rum nüfusunun artırılması ve Trabzon dolaylarında Pontus Rum Devleti’nin kurulması için çalışmıştır.
Pontus Rum Cemiyeti:
Cemiyetin asıl amacı, Karadeniz Bölgesi’nde Samsun merkez olmak üzere bir Pontus Rum Devleti kurmaktı. Bu doğrultuda kurdukları çetelerle Türk köylerini basarak Türklerin göç etmelerine neden olmak ve Yunanistan’dan göçmen getirterek bölgede nüfus çoğunluğunu elde etmek amacındaydılar. Doğu Karadeniz kıyılarında bir Pontus Devleti kurulması düşüncesi, Yunanistan’ın bağımsızlığını elde ettiği yıllara kadar gitmektedir. Yunan Megali İdeası’nın (Büyük Ülkü) hedeflerinden biridir.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ne tarihî ne de sosyal yapısı bakımından Yunanistan ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bölgede ilk kurulan Pontus Krallığı (MÖ 301-64) ile IV. Haçlı Seferi sonrası yine o bölgede kurulan Trabzon Rum Devleti’nin (1207-1461) Yunanistan ile ilgisi yoktur.
Misyonerlik faaliyetleri de yürüten Merzifon Amerikan Kolejinin etkisiyle 1904’te Pontus Cemiyeti kuruldu. I. Dünya Savaşı’nın çıkması bölgedeki Rumları harekete geçirdi.
Osmanlı ordusundan firar eden Rumlar, çeteler kurarak Türk askeri ile çatışmalara girdi. Ruslar, Rum çetelerinin de yardımıyla Trabzon başta olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nin bir kısmını işgal ettiler. İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi ve ona bağlı kiliseler, Pontus Devleti kurma girişimine hız verdiler. Karadeniz Bölgesi’ndeki kiliseler ve Rum okulları, cemiyet üyelerinin toplanma yeri ve silah deposu hâline geldi.
Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumlar, Yunanistan’ın ve İtilaf Devletleri’nin kışkırtmaları ve yardımlarıyla yeniden faaliyete geçtiler.
Bir yandan yapılan göçlerle bölgedeki Rum nüfus artırılmaya çalışılırken, Rum çeteleri de Türk köylerine saldırarak onları yaşadıkları bölgeden göçe zorluyorlardı. Pontus çetelerinin bölgede karışıklık çıkarma amaçları, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Maddesine göre bölgenin İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesini sağlamaktı.
İşgal gerçekleşirse Pontus çeteleri, daha rahat hareket edebilecekler ve nihai amaçları olan Pontus Devleti’ni kurabileceklerdi. Bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra, Pontus çetelerinin Karadeniz Bölgesi’nde yaptığı eylemler, Mustafa Kemal’in Samsun’a müfettiş olarak gönderilmesine ve Millî Mücadele’nin başlamasına da zemin hazırlamıştır.
Millî Mücadele’nin başlangıcında, Pontus çeteleri ile savaşacak yeterli kuvvet olmadığından bu çetelerin üzerlerine yeteri kadar gidilemedi. BMM Hükümeti ancak 9 Aralık 1920’de “Merkez Ordusu” adı altında yeni bir ordu kurduktan sonra, Pontus çetelerine karşı etkili bir mücadeleye girebildi. Pontusçuluk faaliyetlerine karışan din adamları sınır dışı edildi, bir kısmı ise İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan nüfus mübadelesi sonucunda Rumların Anadolu’yu terk etmesi ile Pontus Cemiyeti’nin varlık nedeni de ortadan kalktı.
Pontus sorunu, Lozan Barış Antlaşması ile tarihe karışmış olmasına rağmen, Yunanistan yapay olarak Pontus meselesini gündeme getirmeye devam etmiştir. Özellikle 1985 yılından itibaren sözde “Pon-tus Soykırımı” iddialarına hız vermiş, 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımı’nı Anma Günü”olarak kabul eden tarihî gerçeklerle uyuşmayan bir yasa çıkarmıştır.
Taşnak Sütyun ve Hınçak Cemiyetleri:
Amaçları Doğu Anadolu’da ve Çukurova yöresinde Ermeni Devleti kurmaktı. Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından yönetilen Hınçak Komitesi, Mavri Mira Cemiyeti ile de iş birliği yaptı.
ABD’nin desteğini almaya çalıştılar. Bunun üzerine, Amerikan mandasında kurulması tasarlanan Ermenistan Devleti meselesini incelemek için ABD Başkanı Wilson, General Harbord’ı (Harbırd) görevlendirmiştir.
Alyans İsrailit ve Makabi Cemiyetleri:
Bu cemiyetlerin amacı Filistin’de İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı. Osmanlı Devleti’nde yaşayan Yahudilerin ticari çıkarları için uğraşmıştır.
Millî Varlığa Düşman Cemiyetler
Azınlıkların kurdukları ve faaliyet gösterdikleri milli varlığa zararlı bu cemiyetlerin yanında Türklerin kurdukları ve katıldıkları cemiyetler de vardır. Bu cemiyetlerin bir bölümü, doğrudan doğruya “direniş” fikrine karşı çıkarken bir kısmı “çekingen” davranmak suretiyle mücadele azmini zayıflatmaktaydılar. Bazılarının ise doğrudan ayrılıkçı hedefleri bulunmaktaydı.
Sulh ve Selameti Osmaniye Fırkası:
Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selameti Osmaniye Fırkasının birleşmesi ile kurulmuştur. Meşrutiyet ve demokrasiye taraftar olduğunu ilan etmiştir. Dernek, ülkemizin kurtuluşunun kuvvet yolu ile değil de anlaşma, barış yolu ile sağlanacağına inanmaktaydı. Bu nedenle Milli Mücadelecilerin karşısında yer almıştır.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti:
İngilizler tarafından kurulan derneğin amacı, Halifenin etrafında bütünleşerek, İngiltere’nin sempatisini kazanmak suretiyle bile İngiliz mandası sağlamaktı. Milli Mücadele’nin başlamasıyla birlikte bu cemiyet, Türk halkının uyanan milliyetçilik bilincini yok etmek ve ecnebi müdahalesini kolaylaştırmak üzere, milli direnişe karşı bir dizi ayaklanmayı organize etmiştir. Bu derneğe Padişah Vahdettin ve Damat Ferit de üye idiler. Derneğin mensupları, İngilizleri “seçkin kavim“ olarak görüyor ve onlarla olan dostluğun kuvvetlendirilmesini istiyorlardı. Dernek Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile tam bir işbirliği yapmıştır.
Kürt Teâli Cemiyeti:
19l9 Mayısı’nda Seyyit Abdülkadir tarafından kurulan dernek, Kürtleri ayrı bir kavim sayıyor ve Ermeniler gibi Wilson ilkelerine dayanarak bağımsız bir Kürdistan kurmayı amaçlıyordu. Dernek önemli gördüğü yerlerde şubeler ve kulüpler açmış, Kürdistan ve Jin adlı gazeteleri yayımlamıştır.
Teâli-i İslam Cemiyeti:
Kuruluş aşamasında adı “Cemiyet-i Müderrisin” (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan, derneğin kurucu ve yöneticileri medrese öğretmenleridir.
Dernek, İslamı yükseltmek, Osmanlı Devleti’ni içersine düştüğü buhrandan, kuvvet yolu ile değil de iman, din, ahlak ve sosyal vasıtalarla kurtarmayı amaç edinmiş, İngiliz Muhipleri Cemiyeti ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının vilayetlerdeki merkez ve şubeleriyle işbirliği yapmıştır. Anadolu’da sadece, Konya ve çevresinde şube açabilmiştir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası:
ilk kez 1911’de kurulan Fırka, İttihatçıların siyaset sahnesinden çekilmesi üzerine 1919’da yeniden siyasete atılmıştır. Pek çok partiyi bünyesinde toplayan ve milliyetçiliği reddeden fırka, İngiliz taraftarı olarak bilinmektedir.
Wilson Prensipleri Cemiyeti:
İstanbul’daki bazı aydınlar, Türklerin bağımsız olarak bırakılmayacağı düşüncesi ile hiç değilse parçalanmadan ve bütün olarak büyük bir devletin, özellikle Osmanlılara hiçbir zaman zararı dokunmamış olan ABD’nin koruyuculuğu altına girmeyi uygun buluyordu. Amerikan mandası isteyen aydınlar, 4 Ocak l9l9’da “Wilson Prensipleri Cemiyeti”ni kurmuşlar ve Wilson’a bir muhtıra yollamışlardı. Mandacılar konuyu, Sivas Kongresi’nde açıkça savunmuş ise de, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tam bağımsızlık düşüncesi karşısında bir şey yapamamışlardı. Ancak, dernek mensuplarından bir kısmı sonradan Kurtuluş Savaşına katılmıştır
Millî Cemiyetler
İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Madde’sini hukukî dayanak göstererek, ülkenin çeşitli yerlerine asker çıkarmaya başladılar. Bu gelişmelerden cesaret alan azınlıklar da kendi emelleri doğrultusunda harekete geçerek, Türklere karşı taşkınlıklarını arttırdılar.
İstanbul Hükûmeti’nin bu duruma sessiz kalması karşısında Türk aydınları harekete geçtiler. Vatanı koruma ve bağımsız yaşama isteği doğrultusunda cemiyetler kurdular.
Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:
Merkezi Edirne’dedir. Bölgenin Yunanistan’a bırakılmasına karşı mücadele etmiştir. Lüle-burgaz ve Edirne kongrelerini düzenlemiş, Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmak mümkün olmazsa, bağımsız bir Trakya Cumhuriyeti kurmayı düşünmüşlerdir.
Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti):
Merkezi İstanbul’dadır. Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni Devleti kurulması planlarını önlemek ve bölge halkının haklarını savunmak için mücadele etmişlerdir. Erzurum Kongresi, bu cemiyet tarafından düzenlenmiştir.
İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:
İzmir’de kurulmuştur. İzmir ve Ege Bölgesi’nin Türklere ait olduğunu dünyaya kanıtlamak ve bölgenin Yunanistan’a verilmesini önlemek amacıyla mücadele etmiştir.
İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti:
Önce Müdafa-i Hukuk adını taşıyan bu cemiyet, İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edileceğinin öğrenilmesi üzerine kurulmuştur. Bu işgale karşı silahlı mücadeleyi başlatmıştır.
Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Millîye Cemiyeti:
Trabzon ve civarının Rumlara verilerek bu bölgede Pontus Rum Devleti’nin kurulmasını önlemek; işgallere ve Pontus çetelerine karşı silahlı direnişte bulunmak üzere kurulmuştur. Erzurum Kongresi’nin toplanmasında Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte önemli rol oynamıştır.
Kilikyalılar Cemiyeti (Adana Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti):
Merkezi İstanbul’dur. Adana ve çevresini işgal eden Fransızlar ve Fransız ordusunda yer alan Ermenilerin saldırılarına karşı bölgede silahlı direnişi başlatmıştır. Pozantı Kongresi’ni toplamıştır.
Millî Kongre Cemiyeti:
İstanbul’da kurulan bu cemiyetin diğer cemiyetlerden farkı, ülke genelinde partiler üstü bir örgütlenmeyi sağlamaktı. Cemiyetin amacı, Türkler aleyhine basın ve yayın yoluyla yapılan olumsuz propagandaları engellemekti.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti:
Türk kadınlarının Milli Mücadeleye büyük kararlılıkla katılışını simgeleyen dernek, Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından 9 Aralık 1919’da Sivas’ta kurulmuştur.
Kısa zamanda Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde şubeler açmıştır. İtilaf Devletleri ve İstanbul hükümetine karşı protestolar yayınlamış, Milli Ordu’ya para ve mal kampanyaları açmış, Milli Mücadele için Anadolu’ya geçenlere kutlama mesajları göndererek onları teşvik etmiştir. Dernek Heyet-i Temsiliye ve Ankara Hükümeti ile yakın ilişkiler sürdürmüştür.
Kars Milli İslâm Şurası:
Birinci Dünya Savaşı sonunda ordumuz “Elviye-i Selase” den (Kars, Ardahan, Batum) mütareke hükümlerine göre 1914 sınırı gerisine çekilmek zorunda kalınca Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetlerinin istilasına engel olmak üzere “ Wilson Prensiplerine” göre 5 Kasım 1918’de kurulmuştur.
Böylece Millî Mücadele’nin ilk dönemlerinde kurulan bu cemiyetler ve toplanan kongrelerle millî birliği sağlamanın ilk adımları atılmıştı.
Bölgesel amaçlı kurulan bu cemiyetlerin ortak bazı özellikleri şunlardır:
• Bölgelerinin Türklüğünü kanıtlamak çabasındaydılar. Bunun için de tarihsel gerçeklerle birlikte nüfus çoğunluğuna önem vermişlerdir.
• Wilson İlkeleri’nin 12. Maddesinden yararlanmak istemişlerdir.
• Bölge halkının desteğini ve birliği sağlamak için geniş katılımlı kongreler düzenlemişlerdir.
• Haklarını savunmak, isteklerini iletmek için Paris Barış Konferansı’na ve İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine heyetler göndermişlerdir.
• Bölgelerini işgalcilere ve azınlıklara karşı savunmuşlardır.
Ders Sarayının sizler için hazırlamış olduğu Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımızın sonuna geldik. Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı yazımızda Osmanlı Devletinin Mütareke dönemini ayrıntılarıyla ele aldık. Mondros Ateşkes Antlaşması Ve Cemiyetler Konu Anlatımı daha iyi faydalanabilmek için sitemizde Osmanlı Devleti ile ilgili yayınladığımız diğer konu anlatım yazılarına da göz atabilirsiniz. Bu yazılarımız “ 20. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti ”, “En Uzun Yüzyıl Kapsamlı Konu Anlatımı”, “Avrupa Ve Osmanlı Devleti (18. Yüzyıl)”, “Arayış Yılları Kapsamlı Konu Anlatımı”, “Dünya Gücü Osmanlı Devleti” ,“Osmanlı Kültür ve Medeniyeti”, “Beylikten Devlete Osmanlı Siyaseti” ,“Türkiye Tarihi Konu Anlatımı” ve “Türkiye Tarihi Kültür ve Medeniyet” yazılarımızdır. Bunları da okumanız çok faydalı olacaktır.
Sosyal medya hesaplarımızı ve mail adresimizi kullanarak bizi her platformda takip edebilir, bize görüşlerinizi, soru – sorun ve önerilerinizi iletebilirsiniz.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere. İyi çalışmalar. 😎
Yasal Uyarı: Yayınlanan içeriğin ve diğer içeriklerin bütün fikri ve mülki hakları https://www.derssarayi.com/ ” a aittir. Kaynak gösterilse dahi içeriğin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.